Yazarların Bilinmeyenleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yazarların Bilinmeyenleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Temmuz 2013 Pazar

Bahadır Yenişehirlioğlu: Sıradışı Bir Yazar Portresi

Bahadır Yenişehirlioğlu ismi, yakın bir zamana kadar sınırlı sayıda edebiyat sever için aşina olsa da pek bilinmiyordu. "Beyaz Usta Siyah Çırak" eseri, okuyanlar için bir dönüm noktası olmanın yanında, müellifinin daha geniş kitlelere ulaşması için önemli bir şans oldu. 
Daha sonra Yenişehirlioğlu'nu çeşitli tv programlarından takip etme şansımız oldu. Beyaz Usta Siyah Çırak isimli eseri, kütüphanemin baş köşesinde hak ettiği yeri aldı. Kişisel kanaatim, Yenişehirlioğlu bundan sonra yazacağı tüm kitaplarda bu çıtayı zorlamaya çalışacak. Galiba fazla iddialı bir cümle oldu fakat kitabı baştan sona okuduğunuzda bazı cümlelerde "bundan daha iyisi yazılamazdı herhalde" demekten kendinizi alamıyorsunuz. Yine de önümüzdeki yıllarda kendisinden daha çok kitap okuyacağız. 

Bahadır Yenişehirlioğlu henüz 51 yaşında ve bir yazar için belki de en verimli çağını yaşıyor. Dokuz Eylül Hukuk mezunu yazar, serbest avukatlık mesleği yanında iktidar partisinden 1995 ve 2007de aday oldu. Kitaplarını okuduktan sonra "iyi ki seçilmemiş" demekten kendinizi alamıyorsunuz. Bakalım ne olacak, takipteyiz.



Bülent Akyürek ve Anti-Modernizm-2

Bülent Akyürek ismi artık bir sembol diyebiliriz. Modernizm karşıtlarının karşılaşacağı kaçınılmaz son olan "tvye de mi karşısın, internete de mi karşıtsın, ne işin var o zaman burda" kısır döngüsü birçok insanı, özellikle de genci diyelim, modernizm karşıtlığından bir süre sonra uzaklaştırıyor. Modernite hem dönüştürüyor hem de ikna ediyor. Üstelik öyle tatmin edici tezleri var ki, karşı koymak belli bir noktadan sonra imkansızlaşıyor. Doğru ya, durumu ağır hastaları tam teşekküllü hastanelere ulaştıran ambulans uçaklara mesela nasıl karşı olabilirsiniz? Ya da yüzbinlerce akademik tezin toplandığı veritabanlarının ne gibi zararları olabilir?

Evet, teknoloji hayatımızı çok kolaylaştırdı, bu doğru. Birçok ihtiyacımızı da giderdi. Fakat paradoksal olan nokta şu ki, zaten bu ihtiyaçları da modernite getirmişti! Biraz uç bir örnek olacak, ambulans uçaklar yokken, hastaneye yetiştirilemeyen hastalar için "emr-i hak vaki oldu" deyip cenaze kaldırılırdı. Şimdi onları en ücra köylerden bile hastanelere taşıyacak uçaklarımız var. Binlerce insan hayır duası ediyor bu hizmetlere. Nasıl karşı olunabilir ki? Nasıl karşı olabilirsiniz diyor muarızınız. İyi ama kimse buna karşı değil. Mesela Bülent Akyürek, "döner koltuk Batı icadıdır" derken, çoğu kimse bu düşünceyi "gavur icadıdır, kullanmak haramdır" safsatasıyla karıştırıyor. Ortada bir gerçek var, bunun ilamından başka nedir? Evet, döner koltuk, "her yere hakim olabilme" düşüncesi gereği Batı düşünce yapısını açıkça gözler önüne serer ve o kültürün ürünüdür. Buna karşı olmak ne demek ki? "Bunu Batı yaptı, o zaman oturmam" mı diyeceksiniz, hayır. Ama kendi kültürünüzün ürünü olan bir teknik vücuda getirebilirsiniz, bunun şimdiye kadar yapılamamasının sebebi de sanırım Akyürek değildi. Şuursuzca girdabına kapıldığımız teknolojinin ardındaki düşünce dünyasını faş etmek, sanırım, hazırcılığa alışmaktan daha kötü değildir.

Ahmet Turan Alkan: Türkçenin Dil İşçisi



Ahmet Turan Alkan ismi kimilerimiz için haftaiçi birkaç kez çıkan politik ya da kültüre dayalı kısa metinler, ayrıca haftasonu eklerinde kıvrak dili ile çeşitli konulara dokunan uzunca köşe yazılarından ibaret. Yine çoğumuz onun kitaplarından habersiziz, bu bir gerçek. Türkçenin bütün ustalarını daima zaptolunmaz bir hasetle okuyan ve hatta zihninde onları tamir etmıe cüretinde bulunuyor ve ekliyor Ahmet Tran Alkan: "Bana (üslup sahibi' iltifatında bulunan dostlarımı tekzip ederim: Sadece 'Türkçe işçisi' olarak bilinmek benim için yeterince ciddi bir sıfat olacaktır" Böyle diyor yazarımız.

Ahmet Turan Alkan, Sivas'ta yaşıyor. Dört yıllık Mülkiye tahsilinin haricinde, Sivas dışına ancak bir kaç günlüğüne çıkmış. Kendi tabiriyle 'fazlasıyla mukim' bir insan. Sivas'ta yaşıyor olmasını hiçbir zaman bir problem olarak görmemiş; hatta zaman zaman şanslı bile görüyor. İstanbul'daki okurları na takılıyor 'Sizlere acıyorum' diyerek.
Alkan, Mülkiyeli olmakla birlikte, tescilli bir sosyolog ve tarihçi. Birbiri ardına yayınladığı Sıradışı Bir Jöntürk; Ubeydullah Efendi'nin Amerika Hatıraları, Meşrutiyet Devrinde Ordu ve Siyaset, İstiklal Mahkemeleri, DoğuBatı Karşısında Cemil Meriç ve özellikle Altıncı Şehir adlı eserleriyle okurlarının gönlünde taht kurdu

Yazarın Zaman gazetesindeki son yazısına ve arşivine buradan ulaşabilirsiniz.
Ayrıca kendisiyle 1995 yılında Aksiyon dergisinde yapılan bir mülakat da burada mevcut.

24 Haziran 2013 Pazartesi

Oktay Sinanoğlu, Yabancı Dilde Eğitim ve Türkçe Olimpiyatları

Yabancı dilde eğitim meselesi bir süredir ülkemizde çeşitli vesilelerle konuşuluyor. Tartışma esas itibariyle, bu tarz eğitimin yaygınlaştırılması veya yasaklanmasından ziyade anadildeki yeteneklere yaptığı tahribat üzerinde cereyan ediyor. Bu konunun gündeme gelmesinin öncülerinden biri de kuşkusuz Oktay Sinanoğlu.




Çok erken bir yaşında aldığı profesörlük ünvanı ile ülkemizin gururu olan Sinanoğlu, uzmanlık alanlarının yanısıra Türkiyenin eğitim ve kültür politikalarına yaptığı sert eleştirilerle büyük yankı uyandırdı. Bye Bye Türkçe, Büyük Uyanış, Ne Yapmalı gibi kitaplarla adından sık söz ettiren "Türkiyenin Aynştaynı" yabancı dilde eğitim konusunda tavizsiz bir tutum sergiliyor.

Ülkemizde bir çok üniversite İngilizce eğitim veriyor. Boğaziçi, ODTÜ, Bilkent, Sabancı gibi önde gelen üniversitelerimiz yüzde yüze yaklaşan İngilizce ders oranıyla hem öğrencilerin hem de eğitim uzmanlarının eleştirilerine maruz kalıyor.

Bizim açımızdan, öğrenciye yeterli ve uluslararası düzeyde bir İngilizce verebilmek için " tüm derslerin İngilizce" olması gibi bir zorunluluk yoktur. İlköğretim ve lise düzeyinde verilen yabancı dil eğitimi oldukça kalitesiz iken Anadolu'dan gelen bir öğrenci bir yıl gibi kısa bir süre zarfında nasıl " yabancı dilde eğitim " sürecine uyum sağlayabilir? Sinanoğlu, bu konuda kendi çözüm önerilerini sıralamadan geçmiyor. Yeterli ölçüde verilen bir Türkçe, hem genel eğitim-öğretim seviyesinin yükselmesi hem de Türkçemizin bir "dünya dili" olması için yeterlidir. Geçtiğimiz günlerde gerçekleşen Türkçe Olimpiyatları bu konuda ümit verici bir gelişmeydi. Dünyanın dört bir yanından gelen gençler Türkçeyi etkileyici biçimde kusursuz kullandı ve birbirinden güzel şarkı ve şiirler eşliğinde bize unutulmaz bir şölen yaşattı.

Umarız Oktay Sinanoğlu'nun rüyası gerçekleşme yolundadır ve Türkçeyi bir dünya dili olarak görmek bize de nasip olur.. Bakalım ne olacak..