21 Haziran 2013 Cuma

İlber Ortaylı, Kemal Karpat, Mustafa Armağan: Üç Tarihçi Tipi

   Türkiyede tarihçilik, diğer sosyal bilimlerin aksine, oldukça köklü bir geleneğe sahip. Bunda Osmanlı vakanüvis geleneğinin önemini elbette vurgulamak gerek. Sosyoloji,antropoloji, etnoloji gibi dalların aksine tarih disiplini direkt olarak Batıdan alınmış bir disiplin şeklinde algılanmamalı. Elbette birtakım tekniklerin uyarlanması vakıa olsa da, Türk tarihçiliği kendini inşa edebilmiştir.
   Genel olarak üç tip tarihçi profilinden bahsedebiliriz: medyatik, akademi, popüler tarihçilik. Tabi ki hiçbir şey siyah-beyaz şeklinde değil, gri tonlar bolca mevcut.
   "Tarihi sevdiren adam" olarak bilinen İlber Ortaylı, medyanın sevilen yüzlerinden. Şimdiye kadar onlarca tv programına konuk olan Ortaylı, "İmparatorluğun en uzun yüzyılı", "Osmanlı Barışı", "Eski Dünya Seyahatnamesi", "Üç Kıtada Osmanlılar" ve "Defterimden Portreler" gibi kitaplarıyla tanınıyor. Üslubu,samimiyeti, tarzıyla kitap okurların yanında tv seyircisinin de gönlüne taht kuran Ortaylı aynı zamanda akademik planda uluslararası üne sahip.
   Kemal Karpat, dikkatli okuyucuların, meraklı araştırmacıların dışında pek tanınan bir isim değil. Elbette bunda uzun yıllar yurtdışında çalışmasının da etkisi var. Türkiyede "Kimlik Siyaseti", "Osmanlıdan günümüze siyaset hayatı" gibi konularda otorite olarak kabul ediliyor. Şehir Üniversitesi'nde ders veren Karpat, tv seyircisi için yabancı sayılabilir. Popüler konularda pek yazısı bulunmuyor.
   Özellikle genç okurların dikkatle takip ettiği bir isim Mustafa Armağan. Edebiyat mezunu olmasına rağmen bir çok konuda etkileyici üslubu ve farklı çıkışlarıyla tanınıyor. Son zamanlarda 2.Abdülhamit konusundaki olumlu algının oluşmasında büyük payı var. Neo-Osmanlıcı ithamlarına maruz kalsa da Armağan, Türkiyenin Yakın Tarihi çevresinde dönen "resmi ideoloji" tartışmalarında önemli bir yer işgal ediyor. Kitaplarından bazıları: Osmanlı: İnsanlığın Son Adası, Abdülhamitin Kurtlarla Dansı, Büyük Osmanlı Projesi, Kızıl Pençe, Yakın Tarihin Kara Delikleri.





İsmet Berkan ve Popüler Bilim

Bilim, sadece onun jargonuna sahip olan, belli bir disipline bağlı insanlara has bir uğraş mı yoksa eğitimlisiyle cahiliyle tüm insanların ilgilenmesi gereken evrensel bir konu mu? Bu soruya çeşitli cevaplar vermek mümkün. Bununla beraber, bilimin popülerleşmesi (popülarize olması değil) konusunda hatırı sayılır bir çalışma var.

TÜBİTAK çocuk serisi ve Bilim Çocuk dergisinin bir neslin dünyaya bakış açısını ve olayları algılayış biçimini nasıl değiştirip dönüştürdüğünü bilen bilir. Belki de bu uğraşlar sayesinde şimdi meyve toplama safhasına geçen insanlar çoğunluktadır. Her halükarda bir şeyler bilmek, hiç değilse bilme ihtiyacını hissetmek aslında büyük öneme sahip. Elbette belli bir disipline göre bilimi öğrenmeyen insandan kuantum açıklamaları yapmasını, gezegenlerin enerji çekimlerini anlatmasını beklemezsiniz. Yine de hiç değilse bilimsel faaliyetlere bir şekilde bulaşmak,ulaşmak, oldukça önemli bir nokta

Tam da burada İsmet Berkana bir borcumuz var. Yıllarca bilimin popülerleşmesi ve insanların onun nimetlerinden bir şekilde yararlanması için uğraşan bir dostumuz var. Yine de ne idüğü belirsiz ve henüz aydınlanmamış sebeplerden ötürü bile isteye yanlış anlaşılmasını kabullenmek mümkün değil. Kısıtlı köşesinden haftalarca bise CERN deneylerini detaylıca anlatan,anlatabilen Berkana yakışmıyor. yakıştırmalar çok çirkin.

Türk Dizileri neden başarısız?

   Son yıllarda Türk dizi sektörü büyük gelişmeler kaydetti. Gümüş, Ihlamurlar Altında, Binbir Gece, Muhteşem Yüzyıl gibi yapımlar Balkanlarda, Ortadoğu ve Kuzey Afrikada büyük popülerlik kazandı. Birçok yabancı yapım şirketi bu dizilerin gösterim hakkını elde edebilmek için sırada bekliyor. Hal böyleyken neden böyle bir başlık attığımı düşünebilirsiniz. Evet, mesela Muhteşem Yüzyıl bilhassa hem yurtiçinde hem yurtdışında büyük başarılar elde etti. Milyon dolarlık paralar kazandırdı yapım şirketin. Aynı şeyi Leyla ile Mecnun, Ezel, Yaprak Dökümü, Sıla, Karadayı için de söyleyebiliriz elbette. Doğrudur, izlenme oranları oldukça yüksek.
   Şunu sormak gerek, bir dizinin izlenme oranı yüksekse ona "kesinlikle başarılı" diyebilir miyiz? Bir dizi filmin başarılı olması için öncelikle orjinal bir fikre; senaryosu ve yapımı ile baştan aşağı yaratıcı fikirlerle güçlendirilmiş organizasyon yeteneklerine sahip olması gerekir. Belki Leyla ile Mecnun, Seksenler, Sakarya Fırat ve Şefkat Tepe gibi dizileri bir parça bunun dışında tutabilirsek de genel olarak Türk dizileri orjinal bir temele dayanmıyor. Unutmadan Kurtlar Vadisine çok farklı bir yer açmayı unutmayalım ve meseleye devam edelim. Şöyle ki, çoğu Amerikan ve Avrupa uyarlaması; üstelik bire bir! Doktorlar dizisi elbette ilk aklımıza gelen. Buna Umutsuz Ev Kadınları, Merhamet, İntikamı katabiliriz. Hal böyle olunca bilinçli dizi izleyicisi aradığını bulamıyor.
   Peki bu başarı nereden geliyor? Tabi ki alternatif yokluğu. Açıktır ki Leyla ile Mecnun dizisi iyi bir alternatif olduğu için en popüler olmamasına rağmen belki de en sevilen kategorisinde en üst sıraları işgal eder. Zira orjinaldir, yerlidir, senaryosu tam anlamıyla "bize dair"dir. İyi bir alternatif olmak elbette kolay değil fakat meyvelerini toplamak da ayrı bir kazanç. Muhteşem Yüzyıl, bize ait bir dünyayı yabancı bir paradigma ile sunduğundan hep bir parça uzak kalacak ve bugünkü rating oranlarına rağmen yıllar sonra unutulup gidecek. Tüm bunlara karşın ek ve basit bir başarı örneği vererek yazıyı bitiriyorum: bizimkiler..



Hideki Tojo kimdir?



2.Dünya Harbi sırasında Japon başbakanı

1884 Iwate doğumlu.

Japon İmparatorluk Kuvvetleri generali ve 40. Japonya Başbakanıdır.

1945'te Japon kuvvetleri teslim olduğunda ABDli general Douglas MacArthur Tojo için tutuklama emri verdi.
Tojonun evi gazetecilerle kuşatıldı. Bir süre sonra evinden bir ateş sesi geldi. Tojo intihar teşebbüsünde bulunmuş fakat ölmemiştir.

Savaş sonrası kurulan uluslararası mahkemede A tipi suçlu bulundu.
Japon etki sahasında hayatını kaybeden yaklaşık 8 milyon insanın ölümünden sorumlu bulundu.

23 Aralık 1948'de idam edildi.

Strelitz vs Yeniçeri

Strelitz askerleri, en basit şekilde "Çarlık Rusyasının Yeniçerileri" olarak tanımlanabilir.

Gerek kullandıkları silah çeşitleri gerekse organizasyon yetenekleriyle birçok açıdan Yeniçerilerle benzeşir.

İlginçtir, Strelitzlerin tarihteki rolü de büyük ölçüde Osmanlı Yeniçerilerine büyük ölçüde benziyordu.

Bununla birlikte, farklı yönlerini Ahmet Cevdet Paşa en veciz şekilde tesbit etmişti:
"Strelitzler Rusyanın sırtında ur idiler, kesildiler, alındılar, Rusya rahatladı. Oysa yeniçerilik devlet-i aliyenin kalbinde seretan (kanser) idi. Kaldırılmaları ile bütün idare sarsıldı ve ard arda düzenlemeler icab etti. Askeri ıslahat idare, maliye, eğitim, hukuk alanında ard arda yenilikleri zorladı."

ve İlber Ortaylının eklediği cümleyi hatırlayalım: "Osmanlı tarihi, seçimi olmayan uygulama ve gelişmelerin tarihidir."