23 Haziran 2013 Pazar

Gençlik ne istiyor?!

Zamanın ruhunu yakalayamanlar tarihin her döneminde başarısızlığa mahkum olmuş ve zamanla unutulup gitmiştir. Nesiller değiştikçe, paradigmalar ve hayat tarzları değişiyor. Bu aynı zamanda dünya görüşlerindeki bir parçalanmaya ve yeniliğe işaret. Bunun doğru saptanması sosyal bilimler için ve ondan faydalananlar için elbette ki hayati öneme sahip.

Tarihte birçok jenerasyon içinde bulunduğu coğrafya ve sistemlerin genel yapısı üzerinden tanımlandı, özellikleri saptandı. Günümüz için konuşacak olursak, teknolojinin baş döndürücü şekilde gelişmesi ve hayatımızın her alanında kendini hissettiren değişim rüzgarları, hiç şüphesiz ki, öne çıkan bir özellik.

İster y nesli, ister indigo çocuklar deyin, yeni yetişen nesil birçok açıdan seleflerinden farklı bir görünüm arz ediyor. Zamanın ruhunu kavramak geleceğe yön verecek genç insanların ne istediği üzerine kafa yormaktan geçiyor.



İlk tebarüz eden özellik gelişmiş sosyal ağ (social network) imkanıdır. Sadece 20 yıl öncesine nazaran bile gençler, muhataplarıyla çok çabuk iletişime geçebilecek imkanlara sahip. Teknolojinin tüm nimetleri oldukça derin bir şekilde çeşitli sosyal sınıflar arasında yayılabiliyor. Brezilyadaki bir sosyal hareket Endonezyada, Filipinlerde, Avustralya'da yankı bulurken Suriyede sokağa çıkan gençler dünyanın geri kalanından eşzamanlı destek bulabiliyor. Bu bir çok açıdan yeni bir paradigmanın oluştuğuna işarettir: teknolojinin hızı dünyanın hızını neredeyse geçecek!

İkinci önemli özellik kuşkusuz ben-merkezcilik(ego-centrisme) Gençler, karar alma süreçlerinde aile,arkadaşlar veya toplumdan önce kendilerinin istek ve hedeflerine göre planlar yapıyor ve aynı şekilde bu doğrultuda hareket etmeyi yeğliyor. Hal böyle olunca toplumsal hareketlerin etki alanını kaybettiği ilk olarak akla gelse de, tam tersine, sosyal hareketlerin kapasitesi ben-merkezci/bireyci gruplar arasında daha geniş. Yalnızca birkaç kanaldan beslenen insanların ideolojileri, düşünce dünyaları, tandansları tamamen aynı olmasa bile aynı çerçevenin içindedir. Artık kimse demokrasi dışı bir yönetim biçimi hayal etmiyor. Aynı şekilde hiçbir gence içinde özgürlüğün kısıtlanmasını barındıran bir sosyal/siyasal proje kabul ettiremezsiniz. Bu durumda gençler, özgürlüğün kısıtlandığı algısının mevcut olduğu çoğu konuda kolayca örgütlenip beraber hareket edebiliyor.

Yeni nesili anlamak, diğer tüm yeni nesilleri anlamaktan daha kolay olacak. Göründüğünün aksine gençlerin talepleri aslında hiç de karmaşık değil. Bakalım ne olacak..

AFOROZ nedir?

Judeo-Hıristiyan geleneğinde büyük suçları iş­leyen kimselere uygulanan sürekli veya geçici toplum dışına çıkarılma cezası.

Yahudilerde bu ceza, Tevrat'ta belirtilen "bü­yük günahlar"ı İşleyenlere karşı uygulanır. Aforoza uğrayan kimse toplumuyla herhangi bir ilişki kuramadığından topluluğu bıra­kıp gitmekten başka yolu yoktur. Bu şekilde toplum kendini kimi günahların etkisinden bütünüyle "korumuş" olur. 



Hıristiyanlıkta, 1917'de uygulanmaya başlanacak olan Kilise Hukuku Yasası'nda öngörülen listeye göre işlem yapılmıştır. Aforozu gerektiren günahlar: Dini inan­cın büsbütün yitirilmesi ya da kilise doktrini­ne aykırı inanç taşımak, Papaya karşıt görüşler savunmak, bir papazın kısmen suç ortağı olduğu bir günahı günah çıkarma yoluyla (exorcise) affetmesi, günah çıkarma sırasındaki gizliliğin ihlali, ve kür­taj(abortion). 

Aforoz edilen kişinin itirafta bulunup, kefa­rete razı olması halinde tamamıyla bağışlanması imkan dahilindedir. Herhangi bir papaz tarafından çıkartılabilecek günahların yanında, an­cak piskoposların veya pa­panın "bağışlaması"yla kalkabilecek aforoz tür­leri de vardır.

22 Haziran 2013 Cumartesi

Babalar Günü Tarihçesi



Bir Amerika İç Savaşı gazisinin kızı olan S. Smart Dodd, Annelerin Günü olduğu gibi babaların da bir günü olması gerektiğini düşünüyordu. Çünkü Dodd, annesiz büyümüştü. Babası, kendilerini terkeden annelerinin yokluğunda altı çocuğu tek başına büyüttü. Dodd, Babasının doğum günü olan 5 Haziran'ı Babalar Günü ilan etmek için çalışmalara başladı fakat bu çalışmalar o tarihe yetişemeyerek kutlamalar haziran ayının üçüncü pazar gününe ertelendi.

Babalar Günü ilk kez 1910'da Spokane'de kutlandı. 1924te ABD Başkanı Babalar Günü fikrini desteklese de resmiyet atfetmemiştir. 1966 yılına gelindiğinde başkan L. Johnson her haziranın üçüncü pazarının Babalar Günü olarak kutlanmasını açıklayan bir bildiri yayımlamıştır. 


Yaratıcı ve Orijinal Hediye Önerileri!

 
1. Deniz kabuklarının içine küçük kağıtlara yazdığınız şiirleri koyun ve tekrar kapatın. Seramik yapıştırıcısı kullanabilirsiniz. Şık bir kutuda yüzlerce deniz kabuğunu hediye ettiğinizde sevgilinize her gün birini açmasını söyleyin!





2. Bir matbaaya tüm sayfaları boş 100 sayfalık bir kitap siparişi verin. Kapak tasarımınının sade ve özenli olmasına dikkat edin. Kitabın ismi: Senin Dışında Düşündüğüm Her Şey



Üstün Dökmen ve Doğan Cüceloğlu

Kişisel gelişim sektörü son yıllarda Türkiyede büyük ölçüde büyüdü. İnsanlar artık psikoloğa, psikiyatra gitmek yanında çeşitli kitaplarla bilgi sahibi oluyor ve en önemlisi hayatına yön veriyor. Türkiyede psikoloji ve psikolojik danışmanlık denildiğinde akla gelen iki isim var ki, isimlerini "kişisel gelişim" kisvesine sıkıştırmak hiç de mümkün değil. Üstün Dökmen ve Doğan Cüceloğlu'ndan bahsediyorum.
    Aralarında hoca-talebe ve abi-kardeş ilişkisi bulunan bu iki isim, Türk insanının zihninde ve kalbinde önemli yerler işgal ediyor. Cüceloğlu ismini ilk kez ilkokuldayken, okul müdürümüz vasıtasıyla duymuştum. Bir şeyler anlatırken zaman zaman ona referans veriyor oldukça etkileyici örneklerden bahis açıyordu. Daha sonra annem de Doğan Cüceloğlunun konuşma vcdlerini edindi ve neredeyse tamamını izledi. Bu sohbetlerden ailece istifade etmiştik. Tabi o zaman küçüktüm, daha sonra lisede Doğan Cüceloğlunun bir kitabına rastladım. Eski kitap tutkum bu kez de olumlu bir sonuç vermiş, ve yeni bir yazarla tanışmıştım. Daha doğrusu "yazarın düşünce dünyasıyla" diyelim. Yazar, muadillerinden çok farklı bir dil ve üslup kullanmakla kalmıyor, verdiği örneklerle direkt hayata, hayatın gerçeklerine temas ediyordu.
    Üniversitenin ilk yıllarında evimizde -o zamana dek kenarda köşede kalmış- bir kitaba rastladım: Küçük Şeyler 2 Tulumbacı Sendromu. Üzerimde önemli etkileri oldu, birçok konuda düşüncelerim ve hayata bakış açım değişti diyebilirim. Üstelik bu birtakım NLP teknikleri gibi "zorlama" da olmadı, gerçekten üzerine düşünerek ve kendim karar vererek uyguladım. Sözümona "kişisel gelişim" kitapları fazlasıyla tepeden inmeci bir tarza sahip. Bunun aksine hem Cüceloğlu hem Dökmen direkt hayatımıza dokunuyor.


    Üstün Dökmen demişken "Küçük Şeyler" tv programından bahsetmemek olmaz. Şimdiye kadar televizyonda rastladığım en güzel ve faydalı programlardan biriydi. Çok uzun süre devam etmese de program kayıtları birçok kişi arasında dolaştı. İnsanlar birbirine tavsiye etti ve Üstün Dökmen ismi artık insanlarımız arasında küçük bir tebessümle hatırlanan bir imaja dönüştü.
     Bakalım bu iki güzel insan bundan sonra bize ne katacak..